bos beles isler

x + y = düttt

24 Aralık 2010 Cuma

bir şey rica edebilir miyim sevgili bloggerlar?

çocuk olmak acayip bir şey.
Atatürk'ün dayısının yanında kaldığı dönemlerde tarlada kovaladığı hayvanı soruyorsun bir bulmaca etkinliğinde;
-hmmm neydi? heh buldum PENGUEN!

cevabı geliyor büyük bir ciddiyetle.öğretmeninin cinnet geçirme ihtimali umrunda bile değil.var mı böyle bir krallık? mis! çok temiz iş çocuk olmak!


çok temiz iş de...kimi okullar hala yardıma muhtaç bir biçimde eğitim-öğretimi sürdürmeye devam ediyor.hani ben diyorum ki şu favori canım okulum hadisesine siz de bir el atsanız.ne bileyim bloglarınızda,facebook iletilerinizde 1 seferliğine mahsus yer verseniz...

okul listesinden mardin ilini seçip,makbule demir ilköğretim okulu için 1 oy kullansanız...ihtiyaçları olan 1 adet dizüstü bilgisayar için 1173 oya daha ihtiyaçları var.bir ihtiyacın giderilmesine bir tıkla katkıda bulunmuş olsanız.o çocuklar dinlediklerinin görsellerine de ulaşma fırsatı bulabilseler.

ne bileyim izledikleri Atatürk belgeselinden sonra kovaladığı hayvanın PENGUEN değil de KARGA olduğunu hatırlayabilseler...

yapar mısınız ki bunu?

21 Aralık 2010 Salı

iskoç görmüş masum gökhan

gökhan, lise dönemlerimizde pek bal,pek tatlı,sert görünümünün altında masum bir kedi ile bir iskoç besleyen süpersonik bir arkadaşımızdı.müzik bilgilerinden feyz aldığımız,daha sonra yaptığı kariyer ile gururlandığımız,gırtlağına kurban finlandiya gurbetçimizdir.

lise dönemleri dedim...izmit...o dönemler acısu parkı buluşma,dinlenme,paylaşma mekanı...kendimizi evimizde hissettiğimiz tek yer.ağzımızı ayırarak yeni gruplar keşfettiğimiz,yaşımızın konser girişlerine yeteceği günleri kulağımızda walkman kulaklıkları ile dinlediğimiz müzikler fonunda hayal ettiğimiz zamanlar.underground grupların istanbul'dan kasetlerinin sipariş edildiği dönemler.

gökhan'ın o dönem iskoç hayranlığı tavan yapmış durumda.arada hafta sonları gittiği istanbul'dan aldığı iskoç eteğini giyememekten dert yanmakta.bir sonraki istanbul seferinde eteği mutlaka giyeceğinin kararlılığını göstermekte yaptığı konuşmada.nasıl gaz!

bir sonraki hafta sonu gitti gökhan.iskoç eteği sırt çantasında.hayatının en büyük rahatlamasını yaşayacak o eteği giydiğinde.hepimiz biliyoruz.merak kurtları içimizi kemirmekte.

gitti...döndü...buluştuk hep birlikte yine...gökhan'ın gururlu ama mağrur hikayesini dinleyip yerlerde yuvarlandığımızı hatırlıyorum en son.10 yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen diyaloğu net olarak hatırlayıp aynı yerlere yatma performansını da hala gösterebiliyorum.belirtmeden edemedim.

gökhan istanbul'a ayak basar.arkadaş evinde yemek,sohbet sonrası malum eteği giyer ve kendini taksim'de bir bara atar.hazzın doruklarında attığı adımlar bir annda barda oturan iskoç etekli iskoçu görmesi ile oraya çakılmasını sağlar.haz; adını koyamadığı,nasıl bir duygu olduğunu tanımlayamadığı bir forma bürünür.


nefes alış-verişleri de farklı bir formdayken kendisini iskoç abinin yan taburesinde bulur.ortadan hallice ingilizcesi ile bir selam çaktıktan sonra adamın dikkatini kendi üzerine çeker ve her ikisinin gözlerindeki ışıltı büyük patlamaya yol açar.süper koyu bir muhabbet.gökhan ve iskoç arkadaşı kurdukları cennetlerinin prensleri.adam el işareti ile gökhan ve kendine bira alıp koyu muhabbetlerine devam etmekte.

iskoçya'nın iklimi,bitki örtüsünden,kültür,sanata geniiiiş bir yelpazede süren 1,5 saatlik muhabbetlerine gökhan'ın bira ısmarlama isteği ile birkaç dakika ara verilir.

-abi 2 bira daha gönder

''nası lan?'' efekti !

donmuş bakışlar,2 dk'lık bir sessizlik.

-türkmüşsün hacı ?!?
-e sen de öyle ?!?
-kötü oldum ben.
-e ben de öyle.
sonrası son bira eşliğinde temposu düşük muhabbet.''istanbul'a tekrar gelirsen görüşelim'' , ''tamam hacı görüşelim'' ler.
görüşmediler.bence bir araya gelmelilerdi tekrar,ama yapmadılar bildiğim kadarıyla.onlara göre çok hazindi fakat benim bunca zamandır aklıma geldikçe...
 
hey allahım ya zıhzıhzıh..
                                     

17 Aralık 2010 Cuma

''ders kitaplarındaki metinler realist yaklaşımlar içermeli'' çabalarımız nereye gidiyor?

ilköğretim ders kitaplarındaki metinleri işledikçe cinlerim tepeme fırlıyor okurcan.pembiş pembiş metinler,pürüzsüz,süper bir dünyada yaşıyormuşuz izlenimleri...
hiç olmadı kılavuz kitapları öğretmenlere dağıtırken bari yanında pembe gözlük eşantiyonu verin,azıcık masraftan kaçınmayın be üstadım.var olmayan ve asla var olmayacak bir dünyanın bu derece ballandırılarak anlatılması o minicik tavşanların daha küçücükken yalanlara inanmasına neden olmuyor mu?
akılları azıcık daha erdiğinde böyle bir dünyanın var olmadığını gördüklerinde nefretle anmayacaklar mı öğretmenlerini? erişilmezsiniz ya rahatsınız,kimse hesap soramıyor sonuçta sizden!!!

böyle olmalı işte.GERÇEKÇİ!
somut örnek vereyim hemen:
                                                                          ***
hayat bilgisi dersi metni: demokrasi ve adalet

mehmet'in en büyük hayali sınıf başkanı olmaktı.her yıl olduğu gibi bu yıl da sınıf başkanı ve yardımcısı,sınıfta öğrencilerin vereceği oylarla belirlenecekti.

öğretmen başkanlık seçiminden önce bu yıl kimlerin aday olmak istediğini sordu.başkan adaylarının birer seçim konuşması yapmasını istedi.

mehmet diğer aday arkadaşlarının konuşmalarını saygıyla dinledi.konuşma sırası kendisine geldiğinde  başkan seçilirse sınıfı için neler yapacağını anlattı.

en çok oy alan aslı sınıf başkanı,tuna ise başkan yardımcısı oldu.mehmet çok az bir oy farkıyla seçimi kazanamamıştı.
 
mehmet üzülmüştü ama sınıf arkadaşlarının seçimine saygı duydu.aslı ve tuna'yı tebrik etti.mehmet umudunu kaybetmedi.bir dahaki seçimlerde şansını denemeye karar verdi.
                                                                                ***
çocuğa bunun canlandırmasını yaptırabilirsin evet.ama böyle biri olmasını bekleyemezsin.yok öyle bir şey.böyle cinnet geçirten onlarca metin...
sonra insan şöyle yamalar yapıyor kendince,delirmişsin ya artık,masal dünyası olmadığını haykıracaksın ya,dünyanın çok daha acayip ve saldırgan bir tutumu olduğunu göstereceksin ya:


........
en çok oy alan aslı sınıf başkanı,tuna ise başkan yardımcısı oldu.mehmet çok az bir oy farkıyla seçimi kazanamamıştı.bunun üzerine mehmet babasının ruhsatlı silahını çantasından çıkardı.aslı'ya,tuna'ya sıktıktan sonra,öğretmenine senin de ...  goyyim diyerek kalan mermileri ona boşalttı.mehmet amanın mor goyun meeeler geeeelir şarkısını söyleyerek kendisini okul çatısından aşağı fırlattı.bunu görenler bi acayip şaşkınlık yaşadılar.gözleri falan büyüdü o derece.sonuçta herkes ölümü tadacaktır fani dünyada.
.......

yahut uçan adam disko'nun metni gibi

Ali'nin kız kardeşi Ayşe'ye aşık olan Mehmet, sınıfta matematik derslerinde gözünü Ayşe'den alamamaktadır. Bir gün bunu farkeden Ayşe, Mehmet'in yanına gelerek aslında onun da Mehmet'e karşı boş olmadığını, ama bazı şeylerden korktuğu için yanına yaklaşmaktan kaçındığını söyler. Bu durumu öğrenen Mehmet çok sevinçlidir ve okuldan çıkar çıkmaz Ayşe'yle birlikte bir şeyler yapmak ister...
 
 Soluk soluğa Ayşe'nin yanına gelir ve "Eğer istersen bugün bir şeyler yapabiliriz" der Ayşe'ye. Ayşe de peki diyerek Mehmet'le birlikte yola devam ederler. Mehmet ergenliğinin sebep olduğu dürtüler sonucu Ayşe'yi ilk tenhada sıkıştırır ve asıl niyetinin Ayşe'ye sahip olmak olduğunu, ergenliğinin başlangıcından beri onu deli gibi arzuladığını haykırır Ayşe'ye.


Bunu duyan Ayşe paniğe kapılır ve Ana avrat sövmeye başlar Mehmet'e, hem bağırıp yardım ister, hem de küfreder. Çığlıkları duyan Ayşe'nin abisi Ali ve kahvede birlikte barbut oynadığı arkadaşları ilk gördükleri masadan okey ıstakalarını kaptıkları gibi olay mahalline koşarlar. Mehmet'in Ayşe'ye kötü şeyler yapmaya çalıştığını gören Ali ve arkadaşları, Ayşe'yi Mehmet'in elinden kurtarır ve Mehmet'i ters çevirip okey ıstakalarını Bir bir Mehmet'in malum yerine sokarlar. Acı içinde kıvranan Mehmet, Ali'nin arkadaşlarını ayartır ve Ali'yi onlara dövdürtür ardından da Ayşe'ye birlikte sahip olmaları için arkadaşlarını ikna eder. Abisinin kanlar içinde dayak yediğini gören Ayşe ilk taşı alır ve rastgele birinin kafasına fırlatır. Şans eseri kimsenin kafasına gelmeyen taş alzheimer hastası Fırat amcanın camını kırar. Kırılan Camı gören Fırat amca, beylik tüfeğini aldığı gibi dışarı fırlar. Çocukların alayına kız erkek farketmeden yağdırır.3 saçmanın sağ elmacık kemiğine isabet eden Ayşe kanlar içinde yere yığılır. Diğer çocukların zaten hepsinin kafasına isabet eden kurşunlar nedeniyle donları aşağıda bedenleri oracığa yığılır kalır. Mehmet son bir gayretle kıçından kanlar aka aka Ali'nin bedenini kendine siper eder..
 
Şans eseri oradan canlı kurtulan Mehmet 155 polis imdat'ı arar
 
 Ana Fikir : Acil durumlarda polisi aramayı unutmayın

dünya; kız kardeşi ile kocasını aynı yatakta yakalayan,para pul hırsı yüzünden gözünü karartıp anne babalarını öldüren,evlatlarını reddeden,dostlarını olmaz zamanlarda satabilen,koltuk sevdalısı,hırsız,sapık,katil,çocuklarını satan,sokakta yaşamaya,açlıkla,soğukla,hastalıkla başa çıkmaya çalışan vs vs vs insanların yaşadığı bir yer.
dünya içinde insanın insan gibi yaşamadığı,insanın çirkefleşmesiyle orantılı çirkefleşen bir yer.başkanlığı kaybedenlerin birbirini tebrik etmediği -yahut zoraki tebrik ettiği-akabinde ayağını kaydırma çalışmalarına başladığı bir yer.kimse kimseyi kandırmasın,kimse kimseyi,hele hele çocukları umutlandırmasın!!!