bos beles isler

x + y = düttt

31 Mart 2010 Çarşamba

motor dediğin...

böyle üretimler için ne denir bilirsiniz:

adamlar yapmış yahu!!!

efil efil ghost rider esintili...

bir topa aşık olmak

duygularına karşılık bulamayacağını bile bile yaşarsın bunu...
asla sana yakınlık duymayacağını,senin ona dokunduğun gibi dokunmayacağını...
neler hissettiğini anlatamayacağını,anlatsan bile tepkisizliğini sürdüreceğini bile bile...

en sancılı platonik aşklardan daha sancılıdır bir topa aşık olmak!



internet güzeli (sanal bebek)



internet camiasının celebritylerinin klavye başında jüri üyeliği yaparaktan dahil olacağı,yarışmacı hanım kızlarımızın da ekran başında bikini ile oturarak iştirak edeceği yarışma...çok güzel internet güzeli kızlarımızdan yarışmada 1.gelene ''sanal bebek'' ünvanı verilerek aşağıdaki tacı e-mail adreslerine yollayacaklar.bu nur topu gibi internet güzeli ablamız, tacın çıktısını alarak,noktalı yerlerinden kesip, kıvrım yerlerinden kıvırdığında da kafasına takıp eve gelen nimet abla,müzeyyen teyze gibi mahallenin yağız teyzelerine kısır ikram edebilecek...

27 Mart 2010 Cumartesi

sulu zırtlak

dile peydah olan söylemler kimi zaman nahoş durumlar yaratabilir.eş dost arasında fazlaca kullanıp,kakkara kikiri yapmanız sonrasında bir de bakarsınız konuşurken kelimeleri özenle seçmeniz gereken ortamlarda ağzınızdan pırtlayıvermiş...bu kez kıkırdamanıza kimsenin eşlik etmemesinin yanında ''ne diyor bu?'' bakışlarının suratınıza odaklandığını da fark edersiniz ne yazık ki...

misal cemaat sever müdürümüzün bir çok yerden yırtılıp defalarca dikilmiş bir perdeyi sınıf için gösterirken ''bu nasıl?'' sorusuna ''valla ne yalan söyleyeyim yamalı peygamber donu gibi'' diye cevap vermeniz gibi...

yahut doktorun sorduğu ''dışkının cıvıklığı nasıl?'' absürd soruya karşılık ''sulu zırtlaktan hallice'' diye cevap vermeniz gibi...
dışkının cııvıklığı nasıl? diye sorduğunda ben suratına senin suratıma baktığın gibi bakmamıştım ama doktor beeğğyy!!!


22 Mart 2010 Pazartesi

ben bir eşeğim!

2006...mersin-tarsus'ta bir köy okulunda çalışıyordum.çocuklar o zamana değin hiç ''çocuk tiyatrosu'' izleme fırsatı bulamamışlar.bir şekilde katekulliye getirip bir oyun ayarladık.3 kişilik bir nasreddin hoca oyunu...minik kadrolu ekip geldiğinde söylenilenin aksine daha da mini mini bir haldeydiler.3 kişi olmaları gerekirken 2 kişi gelmişlerdi,karakaçan'ı canlandıran bayan oyuncu hastalığı sebebi ile katılamamıştı...

ne yapılabilir ne edilebilir diye düşünülürken nasreddin hoca'yı oynayan oyuncunun gözlerini yüzümde hissettim,sonrası zaten ''yok ben değil duygu olsun,benim karakaçan kostümü fobim var...'' allem kullem etmeler sonrası ''eğitim için gözlerimi kaparım vazifemi yaparım o zaman'' deyip giyiverdim kostümü üzerime.

ne yalan söyleyeyim pek bir keyifliydi.ekiplerine katılıp katılamayacağımı bile sordular.kpss belasını anlatarak pek mümkün görünmediğini dile getirdim.güzel bir deneyim oldu evet,üniversitede aldığım tiyatro ve drama derslerinin faydasını gördüm evet amaaaa şu final sahnesinde gülşen kişisinin ''ya tutarsa'' adlı parçasına eşlik hadisesi olmasaydı...ah o olmasaydı...

11 Mart 2010 Perşembe

çocuk gözüyle kült ablası

geçen günlerden birinde öğrencilerimden biri kıkırdayarak şu resmi tutuşturdu elime:
oysa ben onların portakala pırtıkal demelerini düzeltmek için 8 saatimi harcamıştım.çizdiğin resimde azıcık gerçeği yansıtma be çocuğum.milletin öğrencisi gibi azıcık prenses kız kostümüyle çiz,saçı başı toplu,taçlı,boncuklu çiz,elime sihirli bir değnek tutuşturup çiz,ne bileyim peri kanadı manadı çiz...

nankör zıpalar!



10 Mart 2010 Çarşamba

sizin için denedik ama başaramadık macera no:4

bu maceramızın konusu: direksiyonda poz verme ekolü
sanırım direksiyonun icadı ve otomobile montesi ile başladı her şey.teknolojinin alıp başını ayaklanması ile de son halini aldı bu direksiyonda poz verme hadisesi.önceleri son model araba içlerinde verilen ve bir fiyaka göstergesi olarak kabul edilen poz verme eylemi,daha sonraları tüm yurdum insanının da gözde aktivitesi haline geldi.
tüm otomobiller, markası,beygiri kaç olursa olsun, birer fotoğraf çekim alanı muamelesi görmüştür kanımca.

neyse...şimdi efendim bu eylemin vuku bulması için gerekli malzemeleri sıralayayım hemen:
*bir adet herhangi bir otomobil
*şoför koltuğu
*direksiyon
*tercihen vites
*fotojenikliği önemsiz bir insan evladı
*fotoğraf makinesi
*fotojenikliği önemsiz insan evladının fotoğrafını çekecek herhangi bir vatandaş

yapılışı:
*fotojenikliği önemli olmayan bir insan evladı evden çıkarken eline bir fotoğraf makinesi alır.sokakları turlarken kapısı açık bir otomobil görür carrefour otopark alanında.içinde garip mi garip bir dürtü meydana gelir.otomobile avına gizlice sokulan bir hayyyvaan gibi yaklaşır,yaklaşır ve kapıyı açıp oturur şoför koltuğuna.koltuğun ayarı ile oynar,direksiyon ve vites kolunu söker bu zat-ı muhterem.direksiyonu koluna geçirip,vites kolunu da koltuğunun altına alır ve iner otomobilden.kapıyı kapatırken durur ve elindeki fotoğraf makinesini yük fazla oluyor diye şoför koltuğuna bırakır.sonrasında kapıyı kapatıp yoluna devam eder.yolda bu şahsın garip halini farkeden fotoğraf makineli herhangi bir vatandaş ''aaa ne garip,çekeyim de ben bunu akıllı tv'ye neyin yollarım'' der ve çeker bu şahsın fotosunu.

hayır sevgili okurcan...böyle alengirli bir hadise değil bu.
binersin aracın şoför koltuğuna;senin olması,olmaması yahut kullanmayı biliyor ya da bilmiyor olman bir şey değiştirmez,tutuşturursun bir eşin dostun eline fotoğraf makinesini,iki elini direksiyona atarsın yahut tekini vitese,gülümsersin,olur biter...artık rahat uyumaman,benim de direksiyonda pozum var dememen için hiç bir sebep yok...

misal biz denedik olmadı...

hala uyku problemi yaşıyoruz hatta...nerde yanlış yaptık ki?

3 Mart 2010 Çarşamba

luthién



kedilerle yıllar süren kovalamacam olmuştur. çöp konteynerından fırlayıp esnafların kahkahaları eşliğinde beni peşi sıra kovalayan sokak kedisi,misafirlikte bana kıl olan ve ev sahiplerince mutfağa tıkılıp 1,5 saat boyunca beni büyük bir kinle hayal eden ve kapı aralandığında fırlayıp üzerime atlayan siyam kedisini falan geçtim hırkamı giyip erkek arkadaşı ile buluşan ev arkadaşımın gayet iyi ilişkiler içinde olduğu erkek arkadaş kedisinin hırkamı koklayıp kızcağızı tırnak izi manyağı yapmasına kadar bir çok vukuat sebebiyle kedi fobim oluşmuştu.taa ki luthién'e kadar...

luthién süper bir kedi hayvanıdır.

*miyavlamayı bilmeme
(kedisin sen ee,iii dememelisin diye azarlayıp günde 1 saat nasıl miyavlanır dersi vermiş olsak da o insan olabilme,konuşabilme umudu taşıdı hep içinde.2 sesli harften öteye de gidemedi ama)

*şehirler arası otobüste tuvaletini tutma
(tuvaletinin bir damlasını dahi bırakmadan evdeki kumuna kadar yengeç gibi yürürdü bu hanım kızımız,kaldı ki evdeki tuvalet hassasiyetini siz düşünün)

*kırmızı ve mor renk hastası olma
(anında feci yavşama modu alırdı)

*evden defalarca kaçma,özgürlüğün nasıl bir şey olduğunu tatma girişimlerinde pencere dışından öteye gidemeyip,pencereyi kapattığınızda feryat figan pencereyi patileme,pencere açıldıktan sonra titremesini patileri ile suratınızı severek giderme

*kablo,çadır,askıdaki kıyafetler,buzdolabı arkası,bumbar,şırdan,kebap,pilav,taplama,künefe ve haşlanmış yumurta fanatikliği

*süt düşmanlığı

*çizgi film ve sinema sever olma

*kafasını size dayayıp anında uyuyabilme,sizi de beraberinde uyutabilme

*ısrarla ayak altına girme,9827487483298977777774324832768347 defa ezilmesine rağmen hayatta kalabilmeyi her seferinde başarabilme

*kapınızın önünde karşılayıp utanmasa ''günün nasıl geçti?'' diye sorabilme

...
..
.
.
gibi özelliklere sahip kedi üstü bir yaratık idi.sonra bir gün evin dışında yaşaması gerektiğine inanıp bi halt ettim ve 2 ayın sonunda kapının önünden gittiğini gördüm.

şimdi her martta ''acaba hangi kediyledir şimdi?'' diye geçiriyorum aklımdan...işkembe çorbamı kaşıklarken kaldırıyorum kaşığı ''şerefe luthién'' ...

anafikir: insandır nankör olan...

2 Mart 2010 Salı

sosyete metal !

gördük ve inanamadık...meğer biz mersin'in jet sosyetesindeymişiz de haberimiz yokmuş...hayır bilelim ona göre hürmet bekleyelim.yarın öbür gün bi mekanda peçeteye istek parça yazar yollarız,çalınmaz malınmaz (bkz: malınmak) ona göre dayarız burunlarına sosyetikliğimizi.eh artık bir paket peçete de bizim için yakarlar,bir adet garson ve ceketi tutuştururlar...

ama,fakat,lakin şu horned hand ( \m/ ) hadisesi sosyetikliğimize zeval verebilir diye derin düşüncelere daldım şuan...fuck!

sizin için denedik ama başaramadık macera no:3

bu maceramızın konusu : insanın kendisine yakışan gözlük bulma sorunsalı sayın okur.
küçüktüm,ufacıktım,böylesi bir buruna sahip olacağımı tahmin dahi edemezdim.ergenlikten sonra evrimini tamamlayan bu burun organı benim 25.yılımda bir güneş gözlüğü sahibi olmamı sağladı.o da zorla...

ne zamanki güneş gözlüğü almaya kalkışan bir arkadaşım olsa,1 numaralı alış veriş arkadaşı olarak yanında biterdim.''kendime uygun bir güneş gözlüğü bulurum belki'' umudu ile yanında belirdiğim arkadaşlarım 10 dk içinde suratlarına cuk oturan,sanki doğduğunda birliktelermiş de kader bir şekilde yollarını ayırmış ve yıllar sonra beklenen büyük buluşma yaşanmışçasına buldukları güneş gözlüklerinin ödemelerini yaparken,ben hala ''şunu da bi deneyebilir miyim?,bu nasıl oldu?,sizin görevleriniz arasında surat tipine göre gözlük önermek yok mu?'' gibi sorular sorarak çalışanları sıkmaya devam ederdim...

yıllarca gizli gizli yüzlerce gözlük çeşidi denedim...insanlara ''ben güneş gözlüğü takmam,takanı da sevmem'' profili çizdim içim kan ağlayarak.ve evet itiraf etmeliyim ki eşlik amaçlı yanlarında bulunduğum birkaç arkadaşım gözlük satın alamadan çıktığı zamanlarda içimde bir şeyler kıpır kıpır oldu...

geçen yaz ''burama kadar geldi'' nidalarıyla gittim izmir'de bir gözlük satın aldım.
yüzümde çok eğreti durduğunu biliyordum.satan elemanlar da ''amaaan hepsi sende böyle duruyor zaten abla'' deyince bir hışımla aldım çıktım.

bir zumzuk abla wickedwitch,zalım boy yes nolcek!,uçan adam disko benim gibi değildi.hangi gözlüğü taksalar ''cuk'' sesini duyuyordum,içim sıkışıyor,gözlerimin önünde şimşekler çakıyordu.sürekli gözümün önünde olan bu şahısların bana yaşattıkları duyguları varın siz düşünün sevgili okurcanım.

çok zor zamanlar yaşadım çook...şimdi sıfatımda eğreti duran gözlüğümle belki daha zor zamanlar bekliyor beni ama kısmet mi derler,nasip mi derler,şuraya ne yazıldıysa o mu derler artık bilmiyorum...